17 Aralık 2014 Çarşamba

RÜYA

ve bir kadın, oldukça güzel
oldukça güzel ne hatırasız ne de parçalanmış
bir adam saplı göğsüne günden kızıl gözleri
dünden buruşuk bir surat asıldıkça incileri dökülmekte

ve bir şehir, oldukça ferah
oldukça ferah bir hayat vaat ettiği binbir sorularla
anlam verilmez bir dua yankılandıkça duru semada
bulutları düğüm düğüm boğazına dolanmakta

yağmur, ölümü yakın bir şarkı
ıslak, bir çöl kadar ıslak

ayılmamış rüyalar, ince çizgili bir dünya çevresinde
dünyayı döndürüyor bir kadın
elinde ıslak bir şehir
bir adam saplı göğsüne sanki yağmurlar söyleniyor
dünü soyunmakta üzerinden bir adam
adam ne de unutkan
kızıl bir nefes kalıyor boynunda
işte evet, şimdi bir rüya
evet, bir rüya bitiyor.

                                                                           17/12/14
                                                                          Çarşamba
                                                                           Samed

8 Aralık 2014 Pazartesi

söyle mirim kavuşmamızdan önce ulaşsın yakarışlarımız allaha
günleri devirdiler ömrümüzün eksildikçe zorlaşır gerisi
kaçtığımız ölümlerle varız bu dünyada eksilmişliğimiz kadar varız
nice sonra bir kul nice gönüllü çaresizliği adına açar elini semaya 

neyse sonra ne diyorduk gülüyorduk aslında boşluğa bir ten gerisi
ötesi berisi nahoş ellerimiz boş ve sakin bir bulut uğramış semtimize
içi boş bir sözlük sözlerimizde uzakdoğulu bir dil konuşmaktayız
sarılmak tek çaremiz gözlerimize sarıldıkça birer birer çoğalmaktayız

3 Aralık 2014 Çarşamba

türkçe dersi...
yaratıcı yazarlık tadında bir çalışma yapıyoruz ve beş tane kelime gelişigüzel seçiliyor sözlükten, on dakika içerisinde bir şeyler yazmamız isteniyor.

bu şiir böyle bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkıyor.
yaratmak Allah'a mahsus ya, bir şeyler yazıyoruz yine de.
vesselam.


kelimeler:
ahize
barışmak
karabet
boyluca
solüsyon (zor bir kelime kabul edelim şimdi, zaten biraz uydurmaca şeyler çıkıyor ortaya)

sersefil bir hava şimdi üzerimizde
boyluca bir adam, belki yoruluyor
belki yorumluyor son rüyasını, uzanıyor gökyüzüne
ne zamandır bilmiyoruz
bir ölmektir gidiyor çehrelerimizde
az ötemizde nicedir sesimizle barışmayan
nicedir kendi halinde bir ahize
ne soğuk
ne sıcak
böylesi unutmamız ne de fenadır oysa
düşlerimizle olan karabetimizi
nedir bu solüsyonsuzluk
birleştiremiyoruz ellerimizi

29 Kasım 2014 Cumartesi

izin verdik bulutlar demirledi şehrimize, renkleri yoruldu sokakların
kelimelerin intiharına göz yumuyor az ötede bir adam
ve dünyalar tartışıyorduk, mübalağasız gülüşmeler de az ötede kaldı
bir saç teli buluyor cebinden adam boynuna dolayıp
atıyor kendine yıldızlardan aşağı

22 Kasım 2014 Cumartesi

şimdi serince bir uykuda düşlerini demliyor

18 Kasım 2014 Salı

siyahlarlı kapı aralığı ağır ağır merdiven çıkmaları
dönüp bakan nice karanlığı söndürmeliyiz yasakları
ya da kafilesiz yolculuklar yükümüzde sonrasız bir sıradanlık
doldurur durur akşamları anneanne duaları

9 Kasım 2014 Pazar

geceyi soluyoruz gülüşlerimiz yankısız ve pek çekingen
nice sonraları ellerimiz güneşli, sıyırıyoruz yüzümüzün olağanca karanlığını
şarkılar var kulağımızda, duvarlarımızı süslüyoruz düşlemelerimizle
aynı soğuğu pay ediyoruz bizliklerimize

8 Kasım 2014 Cumartesi

3 Kasım 2014 Pazartesi

münzevî prenses

katmerli katran karası inzivasında bir prenses
suya okunan saraylar doldurmakla meşgul sayfaları
dıştan içre siyah sırça gökyüzü yüksek bir belde
sırma düşler ince güzelce düşer dalından defne
zincirlerle donuk bir fecir gözlerinde ışıldayarak
taçlar takan taçyapraklar tane tane sevişmekte

2k14
3.33

2 Kasım 2014 Pazar

renkli rüzgarların olduğu gün 
muhtevası 
süngerdi
şemsiyelerimizin.

ve sen gözleri ceylan!
kaldırsaydın da
kaşlarını
sığınsaydım 
içlerine.

28 Ekim 2014 Salı

lebin zulali ne sırdı, tükendi ömrü aziz.

-Hatayî

25 Ekim 2014 Cumartesi

Gül gül dedi bülbül güle gül gülmedi gitti,
Bülbül güle gül bülbüle yâr olmadı gitti.

-Fuzuli
karanlığın ritmi yüzmekte kulaklarımda, düşlerini suluyor insanlar
görmüyor insanlar yoksul bir çocuk geceyi doldurmakla meşgul ceplerine
insanların düşüncelerinde hep bir bağırış hep çağırış
şimdi bir istanbul kiralıyoruz seninle şimdi şimdi gülümsemeliyiz


paylaşmadan tüketiyoruz dumanı tüten bir sessizliği şimdi
takvimlere sinmiş tüm korkaklığıyla günler
ne şans ki bir sonbahar almaya dahi çıkışmayacak paramız
ziyan çok, yine serzenişte bülbüller

22 Ekim 2014 Çarşamba

gecenin ve birçok gecelerin parçası.
insan ansızlaşıyor, dinledikçe eksiliyor.
ah nayino.


çok keyifli gün şiiri

içlerimde bulut üçgenleri, hava soğuk, yok olmaya üşüyorum
donmakla yetinmek sadece bir acı kadar basit ve çaresiz
üzerime soluyorsunuz kurum gibi iniyor gülüşleriniz boğazımdan
söylemek bambaşka kalıyor vasiyetlerimizi, kurumasın yanaklar

ne kadar da sessiz bir ölüm bu kan parçacıkları dişlerinizde 
tekrar üşüyorum tanrım, üşüyorum allahım, çok üşüyorum rabbim
nasıl söylenir ki bilmiyorum merhamet, daha fazla duramıyorum soğukta
bitmeyecek kitaplar okuyorum, bilmiyorum ne kadar da sakinim

duvarlar yıkılıyor beynimde, nasıl söylenir işte biraz merhamet
bir bakış, bin hatıra, bin kelimeler döküldü içimde, onlarcası ayakta
burada ne kalır, saçlarım ağarıyor hava çok soğuk ve rüzgarlarınız
durmuyor estikçe esmekte, güller vesaireler ne de güzel gülüyorsunuz

gül destesi gözleriniz, bülbüller can veriyor elimde, girdaplar diz çöküyor
tutamıyorum elleriniz ağır değil bu denli, biliyorum, tutamıyorum
tutamıyorum kağıtlar kabarıyor, bulanıyor görüşlerim
tutamıyorum daha fazla, bu gece çabuk bitmeli

19 Ekim 2014 Pazar

şimdilerde
antik harabelerin bulanıklığı var gözlerinde
kanlı çarpışmalar görüyorum, buseliklerinde ganimet paylaşanlar
ihtişamlı devirlerini üzerinden atmışlığın ve
boylu boyunca iç çekişlerin kucaklıyor semayı
"ne kadar geriye gidiyorsak artık zamanda, bir o kadar da mutumuz vardı."
işte
bir tanrıça adımlıyor boynunu şimdi
eteklerinden 
bin yapraklar saçarak

15 Ekim 2014 Çarşamba

danışıksız bir dövüş bu, barışıksız bir seviş
bin sevişlerden ırak heyecanlar, bu kaçıncı veya son durak
bırak artık yakamızı uslu sandığımız gerçekler
niceler bilecekler nice zaman sonra karanlıktayız
ayaktayız içimiz bir hoş, alışıksız bir dönüş ne de güzel olur elbet

hayli oldu sandık, öldü sandık siyahlar lakin bu burukluğun mavisi
yeisi görüyorum sözlerinde, yenisi olmak isterdim oysa, bunda görmüyorum bir beis
yağız umutlar gömüyorum, gözlerinden dönmüyorum ben, oysa ne büyük acı
tacın elimde buna engel olamam, duramıyorum karanlıkta, yüreğimin en üstünde yerin
derin derin düşünmeliydik, görmeliydin gözlerimde ne güzeldir ellerin

yine savuruyorsun tüm senliğini üzerime, altında eziliyorum bu mağlup bir savaşçı
bu mahcup bir yoksul, biraz çekincesi mağrur, fazlaca sen fakiri
düşüncen elinin kiri, melûl olması tabiatından, hayalinden endişeli
bu derde düşeli ne de ferahtır, saray bahçesinde bekleşmeleri yalınayaklı
gelinli duvaklı nisanlar kiraladım deme öyle, elimde yoklukların birikti


15.10/00.37/S.

14 Ekim 2014 Salı

bakın işte yine aynısı oluyor daha fazla düşünemiyorum düşünmeyi
kelimelerin arasında yine boşluklar kalıyor yine sigaralar sönüyor zamansız
aynı aya bakıyoruz bunun bir çözümü olmamalı senin adına yine yıldızlar sönüyor
soğuk bir neden buluyor giyecek, tacı yere düşüyor yeniçağlar prensesinin
bir hayat oluyor aniden, neye alıyor bu hayatı, kırmızılı karanlıklar ve bir ay parçalandı işte
küskün bir dudak, nereden de çıktı şimdi bu cümlelersizlik, yarısı içilmiş bir gözyaşında
bir saray boğuluyor karanlıkta, işte bir vapur göbeğini kaşıyor, işte şimdi
bir vapur yelkenini açıyor, vapurlar yelkensiz olur, bu benim vapurum, yelkenleri ıslak
gördün sen de onu biliyorum bilmiyorsun bilmediğini
yine ben biliyorum, tüm felaketlerin bizatihi tellali, uykusuz bir hava
şimdi zehir sunuyor, şimdi bulut tütüyor uzaklardan, her şey şimdi oluyor
büsbütün görüyorum iş çeviriyor tüm siyahlar, arkanda duruyor biliyorsun dört kere
bir tek ben mi diyorum, vakit hep vakitsiz bitiyor cebimde, bir tek ben yoksulum.


14.10.02.10.S.

12 Ekim 2014 Pazar

kornalar çalınmalıydı kulağımıza biz beklerken devam etmeliydik bir yerlere 
kabataş varamadan beşiktaşa biz çoktan üsküdardaydık oysa bilmeden bu yerlerde
bu yerlerde üsküdardaydık aslında veya değildik farkında mısın ben değildim
ne fark eder üsküdardayız diyelim ellerimizi yüzdürelim, bir manzara beğenelim
ellerimiz bir resim çizmeliydi çerçevesiz ve sonsuz, sütunsuz ve duvarsız manzaramız
senden geçmeliydim denize ulaşmadan evvel, sana uğramadan yollar çok uzun
deniz çok uzaktı, deniz çok derindi, deniz çok rüzgarsız
bir şeyler yapmalıydık, kuşlar uçmamalıydı biz gelmeden, biz olmadan biz gelmemeliydi
vapurlar mesela geçmeliydi boğazımızdan, yalnız ılık bir şiir eşliğinde
şiirler bırakmamalıydın ardında, bir şeyler yapmalıydım bu böyle kalmamalı
yine durağan bir havadayız, üşümenin alemi yok, yine bir şey yapamadık işte
sen oradasın, bırakmadığım yerde, bırakmasan beni ya böylesi kalabalık bir yolda
tamam kabul olmadı, kabul ediyorum olamadım, sen olamadım yahut başka şeyler oldu
biraz daha olamazsam gözlerim kaybedecek karasal iklimi ve olağanca vakarını
yazlarım kuru ve sıcak, belli ki kış soğuk ve yağışlı geçecek
dün böyle bitmemeliydi aslında çok düşünüp az yaşayarak ve çok vakit harcayarak
sevmiyorum bazı şeyleri kabul ediyorum zaten hiç olamadım her şeyi sevebilen bir adam
iyi bir adam olamadım, titreyebilir ellerim, korkmayın kötü değiller sesim kadar
senin kadar sen olmalıydım belki de böyle de düşünülebilir ama kabul etmiyorum bunu 
bir yerlerden bulmalıyım seni, üsküdarın bu değil senin başka bir yer olmalıydı
bir yerlerden bulmalıydım neresi biliyorum ama neden de bilmiyorum söyleme de zaten
vitrinime koymalıydım seni, dantelaların akmalıydı saçlarından, işte bak bu güzel bir düş

tozunu almalıydım her gün, her düş bir daha düşünmeliydik ne de çabuk unuttuğun dünleri

s.

10 Ekim 2014 Cuma

Zavallıydı, çok zavallı… Havanın kararmasına sevinecek kadar zavallıydı. Acınmaya değmeyecek kadar zavallı belki de. Daha da zavallı olduğu zamanlar olmuştu elbet, yeni bir şey olmasa gerek bu onun için. 

Bilmemesi gerek şeyleri bilen, duymaması gereken şeyleri duyan, görmemesi gereken şeyleri görendi, o zavallıydı. Böylesi durumda olan insanlara üzüntü duymaktan ve korkuyla bakmaktan öte bir şey yapılmaz. Böylesi bir insan gördüğün zaman üzülürsün ki acınması gerektiği halde acınmamıştır. Böylesi bir insan gördüğün zaman korkuyla bakarsın çünkü kimse bilemez yarın ne olacağını. Yarın güneşin doğup daha sonra tekrar batması kadar ucuz değildir, hafife alınası değildir, göz ardı edilecek değildir. Yarın kocaman bir boşluktur insana ötesinin ne olduğu bilinmeyen. Uçurum kenarı gibidir belki çiçeklerle bezeli gözüken dibinde çıyanların oynaştığı. Belki yine çiçeklerle dolu bir tepeciktir ötesinden ışıklar sızan ancak bilemezsin arkasından güneş mi doğacak yoksa ciğerlerini eritecek sönmez bir har mı var.

Ne kadar da acizdi, ne kadar da aptaldı. Ateşe uçan kelebekler de aptaldı belki de öleceğini bile bile o da gitmişti ateşin bağrına. Yok yok daha neler! Kelebek yandıktan sonra pişman olmaz. Ki pişman olmaya ne canı yeter ne de zamanı. Kelebek kelebektir. Bir günlük bir hayat. Aptallar pişman olur, kelebekler aptal değiller ki. Hem kim diyebilir ki ateşin o içten sıcaklığı güzel değildir? Kimse. Ateşi bir kere dahi gören kimse bunu inkar edemez. İnkar edenler aptaldır, kelebekler inkar etmezler bunu ve giderler ve yanarlar ve aptal değildir kelebekler.

Ateş mi? Ateş ya, ne güzeldir. Hangi ateş söyler ki yakacağını seni? Ateş konuşmaz çoğu zaman. Ha konuştuğu da vardır elbet. “Sen canını yakacağım son insansın.” der gibi gelir ışıl ışıl dalgalanan entarisiyle. Belki de demiştir. Sahi ateş der mi hiç öyle bir şey? Ateşin sözüne güvenmek gerekir mi? Kelebekler basit canlılar yahu ateş ne derse o. Kelebeğin işi bu, düşü bu. Kelebeklerin aklı ne kadar çalışır ki ateşte yandıktan sonra? Hayır hayır kelebekler aptal değiller tabi ki, bunu ima etmedim bile. Kelebekler ima etmeyi sevmezler. Kelebekler, basit canlılar diyorum ya sana. Ateşe uçmaktan başkasını bilmezler. Uçsa güneşe doğru uçardı yoksa öyle değil mi? Ne münasebet! Kelebek ateşini gördükten sonra yönünü çevirmez, güneşe bakmaz, yere dahi bakmaz, bakamaz. Ateşe göre ne var? Buna inanır mı bilinmez. Kelebek gelir kendini ateşe atar da ateş ne parlar bu duruma karşılık ne de söner. 

Ateş hala güzeldir, sallanır durur entarisi ışıl ışıl...
sıkılmışsınız dünyadan can havlinde ayaklarınız
geriye yürür mü zamanınız, ah ne de dolu bu gözler
korkarım ki onurlu bir adam yakmış bir hatırasını dumanını içine çekip
hapsolmuş cümleleriniz ne kadar da kalabalık, ne kadar da içgüveysi

maruz kalınmış bir yalan tanrım geriye döndüm vah halime
vah bu adama, vah bu kadın gözlerini doluyor düşlerine
gözleri doluyor soluk pembe giymiş yine, yine mi pembe
tüh pembe, sen pembe, pembe pembe pembe

betona astığınız nefesleriniz, fenerli gözleriniz rüya saçıyor
ötede kaldı ayaklarınız, ayakkabılarınızın buluta bulanmışlığı da var üstelik
nefret yazıyor elleriniz halbuki gülüştüğünü bilirim avuçlarımızın, şimdi el bağlı, kol bağlı
şimdi pembeleriniz açmıyor, bir adam nefesini veriyor yalınayaklı

5 Ekim 2014 Pazar

benekli şiir


-benekli şiir*

gözlerimiz şehir rüzgarıyla yıkandıkça
damlalar bomba gibi düşmeye devam edecek
kim görmüş ki gecelerin güldüğü rüyaları
şiirlerin başrolde olduğu yarım bir anı
verilen savaşlar bir kadın uğruna yahut
ruhsuz bir kadının bu acıya verdiği yanıt
oldukça zıt birbirine bir deniz dalgası ve
yaşlı bir ağacın uzvu olan bir balıkçı küreği
balıkçılar hep nedense yaşlı oldukça bu dünyada
düşen her yağmurda şehrimiz bombalanır

ve bir şair defterine dikiş attıkça kaleminden
huzursuz olacak bir kadının hatırası
bu ruhsuz bir şiir değil kimse yanlış anlamasın
kadınlar böylesi güzel olduğu müddetçe
damlalar bomba gibi düşecek deftere

sayfalar gecenin kirinden ancak
mürekkeple aklanır.

                                              ekimi beş geçe,
                                                        beş. gece.
                                                                       samed.

*onüç 

1 Ekim 2014 Çarşamba

SARHOŞ KEDİLER MAHALLESİ


Ne de olsa sarhoş kediler mahallesi nasıl olsa nahoş kokacak
Manzarası az ötede olacak, uzak bir odada bir neye üflenecek
Akşamlarda gözlerimiz kısılacak, ufak kalacak gözlerimiz
Uzakdoğulu tanrılar bunu ister her zaman, tuzlu yaşlar, çokça kalabalık
Ne kadar uzaksa doğuları tanrıların
Biz o kadar yakın/yalnız batılı, yakınız bitimlere, yüzlerimiz bulaşıklı

İnsanlar uzanacak sokaklarda burası sarhoş kedilerin mahallesi
Yaşamadıklarımız hayalden ötesi, ne gelir sarhoşlardan belki bir yağmur
Yağacak ıslattıkça gözlerimizde perdeler, pencerede okullu bir kız
Bekleyecek yalnız bir yokuşun bitmesini, çantasında kötü bir adamın

Kediler sarhoş, yokuşlar yokuşlu, sıcaklar sıcak
Sarı sıcak bir roman, yağmurları sıcak bir cumhuriyet romanı
Çok fazla edebiyat, kızlar ve tanrılar bunu sevmez
Tanrılarınız ölür, kediler susar, birazdan ay doğar günümüze

Küçük bir mahalle, marangoz eski, mülteci kalmış bir sokak
Sokaklarda ölüler, adamın çantası gülüyor, sandalyesiz doğuyor bir masa
Biraz söylenecek biraz dökülecek manzara, biraz sudan ince
Şimdi bir adam titreyecek son duasında rüzgarların
Bir şehadet melodisi, kız kapatacak pencereyi, rahmetsiz ölüler gülecek

1/10

29 Eylül 2014 Pazartesi

Saçları düz hiç olmadığı kadar koyu kayboluyor gözleri
Küçük bir serzeniş pek çekingen içersi korkularla dolu bir ürperti tablosu
Her okşayışta aynı rüzgar aynı titreyiş aynı sıradışılık
En eksilmemiş anlar artık eski eskimiş birer şiir yahut yalın cümle savaşlar
Kaybeden belli kaybeden belli başka kimse yok
Başka kimse var onlar var aslında savaş çığırtkanları
Savaşmadan savaşırlar savaş kazanıp kazanırlar
Biz kaç savaş daha kaç yenilgi daha kaç şiir daha
Savaş kazanırlar kaç ölüm daha kaç kalım daha çok fazla gözyaşı
Biliyorum adını sormayın onca nefret biliyorum sebebini hep
Kim olduğunu biliyorum biz onca yenilirken savaş sarhoşu hep
Sarhoş kelimelerin cümleleri fotoğraflar kadar sarhoş
Ah o ah o, o kara yüzlü kara soylu ah odur suçlu ben değil
Suçlu bir kadın suçlu bir kadın değil kadınlar hep bir eksik
Kadın eksik erkek eksik ölenler yarım yarım
Fersahlarla ölçtüğümüz uzaklıklar ki gayet masumlar zararı yok
Nerede eksilmediğim zamanlar bak tutuyorsun ellerimden bak
Bak görüyorsun ellerimin içinden boşluğa dağılan nefesini
Bak kadınım saçların şimdi gözlerin şimdi şimdi bilmiyorum
Kitaplar biliyorum roman ama sade bir anlatım rüzgarsız biraz
Esen rüzgar hep, hep aynı kelime farklı cümlelerde
Aynı kelime her yerde neyin nerde olduğunu pek bilmem aslında
Bakma aslında biliyorum hayli uzunca anlattığım meseleler var
Ne kadar çok biliyorum Allah’ım duydurma bana bazen sigaram olmuyor
Zaman kaybım çok fazlaca bir kafiye kabusum yahut bir gülüş
İçimde acımayan gaddar zalim bir gülüş benim değil benim olmayan
Ne de güzel gülersin güzelsin bilirsin ölümcülsün aslında
Ne de sönük bir surat benimkisi ne güzelsin o gün her gün geride kaldı günler
Günler bekler hava soğuk yağmur sıcak ah o kara soylu da orada
Yok düşman değilim ona seni bilemedim bilemedim nerdeydin
Kızma kadınım sen kadınım ben kötü bir adam hayli bencil ve yoksul
Ah o kara yüzlü
Kimse bilmeyecek onu benden başka bak kısa onun cümlesi kısa düşüncesi
Sadece ben değilim kötü olan geceler karanlıktan öte ya artık
Gün kısalır kağıt biter saniyeler yok saçların düz
Saçların düz hiç olmadığı kadar koyu kayboluyor gözlerin.

eylül yirmiyedi

ah.

27 Eylül 2014 Cumartesi

hayır hayır bu aslında tam da bilmediğin ben
tam da bildiğim ben hep böyleydim kusur işlemeden
ben burda sen burda siz orda biz nerde
biz zaten böyleydik hep böyle olmasaydık aslında
karşımda boğazlar karşında boğazlar
boğazlar bizi boğazlar yok öyle değil gemili falan
rüzgar yok esen bir şeyler var yazım hiç fena değil aslında
beyaz kağıt burda esenler nerede esenler az ötede az ötede ankara
ankara gri değil beyaz ben de öyleydim bir ara
işte tam o ara çok değil ama uzunca bir sıra
sıranın başındaki belli güzeller böyledir hep bir ara
hep bir arada bir derede karşımda dereler boğazlar ankara uzakta
satırlar uzakta güzeller uzakta cümleler biter uzakta
uzadıkça dolanır ya cümleler dolandı ya cümleler nasıl da dolandı
dolandı dolandı yollar dolandı arkamdaki bir adam
dolandırma cümleleri arkamdaki adam hah şimdi telefonu kapattı
telefonlar böyle değildi eskiden muhabbetleriniz ne kadar boş sevgililer
ne sevgililer ne çimler cümleler ne kadar da dolandı yine
bak edepsiz kız edepsiz kadın edepsiz ben
ben edepsiz uzağa otur biraz benden 
edep burda edep gitti edep yahu
yahu nerdesin herkes gitti ben gitmedim yok hava evet soğuk
evet hava soğuk ben üşümem ben kötü adam ben hep böyleyim
hep böyle değilim ben ankara böyle değil istanbul güzel
istanbullar peydahladım nerden de oturduysam bu soğuğa
bu soğuğa oturdum bak edepsiz de bir adam
ben mi ben de edepsiz adam da öyle oturmuştuk ya öyle oturmuştuk beşiktaşta
otobüse az var kalk yanımdan karşımda ne var bilmiyorum sorma bana
karşımda ne var bilmiyorum yarın ne olacak bilmiyordum
yarın ne olacağını biliyorum şimdi bilmek ne kadar da basit
ne kadar basit yarın güneş doğacak sonra batacak işte yarına geldik
yarına getirme lafı ne olur bilmiyorum aslında ne biter
aslında ne biter bilmeyelim bildirme ya da bilmesinler
bilenler bilir ne de acıdır dost kelamı dostum bu dostum sen
sen deme öyle öyle bakma öyle bak yine bir kız
güzel mi güzel yok yahu bakmadım bile edepsiz değil ama
güzel mi nedir güzeller nedir güzelledi ya kendini
biliyorum güzel güzel güzel güler yok yahu artık bildiğimden değil
artık bilmiyorum güzelden güzel güzeller güzeli
bunca yazmam biliyorum normalde okuma zaten sen
sen sen seni ben güzelledim sen beni
sen nerde ben burda ne kadar da kolay aslında
kolay değil aslında bakmayın öyle derim hep
ne derim olanı biteni neylerim neyleyim biteni
bitme bitme diye diye gide gide gemiler beşiktaşta oturalım
istanbullar peydahladım tuzlu yaşları da beşiktaş sahilinden
tuzlu yaşlar peydahladım nisanlardan kaç nisan
bir değil iki değil on desen yok yahu belki yirmi olabilir
yirmi olmasın azalt biraz ben şair değilim şiir yazarım
ondokuz olsun ama ondokuz yaşında değilim bu çocuk ne yaramaz
yaramaz çocuklar oturtun kalkmasınlar biz sahilde oturalım
sahil yine aynısı gemiler birbirinin aynısı durun çocuklar oturduk biz
dur kalkma nereden de geldik buraya yarım saat daha
yarım sayfa daha katlan bana bilmiyorum ama dayan
yarım sene yarım kaldı olan oldu babası bu çocuklar ne de yaramaz
tamam kalkalım artık sen de dayanma bana dayanamıyorsan böyleyim sen
sen öylesin ben öyleyim hayır hayır bu ben aslında tam da bilmediğin ben
hayır hayır
böyle aslında evet
evet buldum işte yavaş yavaş sonra çarçabuk sonra hemen hemen
tamam evet hemen hemen böyle tamam gidiyorum tamam güzel.

eylül
2014

samed.

24 Eylül 2014 Çarşamba


yanakları aşınır esme rüzgar.

11 Eylül 2014 Perşembe

yanımda kayan yıldızlar 
almadı
güneşler almadı gözlerime
aramızda uzakdoğu dilleri 
kelimeleri tencere takırtısı
aramızda sonu son olmayan kötü masallar büyücüsü
ikiz çamur çukuru yanaklarının üstü
bundan böyle almasın
tüm zehirlere rağmen benimdi mahrem
benimdi kuru kırmızılar aşağı öpsen kırmızı
yukarısı kırmızı
havalar hep bulut yağmur doğurur durmaksızın
öldürün bu yazı


11/9/14

16 Ağustos 2014 Cumartesi

oysa ne güzeldi sevmesi uçsuz bucaksız bir yokluğu
demek değildir ki konuşmuyorum dudaklarımdaki ölüm uykusu
burası soğuk 
burası ıslak güneşlerin gayrimeşru günleri
siz camdan akan bir nefes perdelerimi yırtıp
ellerimde üşürsünüz kardan yanaklar eridikçe
başım baharlardan sonbahar


16/8/14

1 Ağustos 2014 Cuma

martılar dahi katlanamaz böylesi uzaklıklara
bir süre nefes için bir sürü yollara

20 Temmuz 2014 Pazar

mahrem tablada zehri sunuyor kuru kırmızılar benimdir
yalnız yürüyüşü bitmiş gemiler eve dönsün uğultulu öpüşlerle
geceler bir değil, içimizdeyken vakit nasıl iştir
olanlara nefret, üzerime afiyetli bir bu kalmıştır geriye
durmanın anlamı yok böylesi günlere yaşlanmaktan öte
yirmiler peydahladım tuzlu yaşlar ve nisanlardan bir beşiktaş sahili
farkını bildim, kollarımsız sen ve martı kanatlı iskele


19/7/14

18 Temmuz 2014 Cuma

En yanlış zamanda savdık sıramızı
Şehre nice sonra gelmenin şaşkınlığını yaşamalıydık birbirimizde
Öyle ki Kanlıca bile hayran kalırdı böylesi sessizliğe
Karanlığa kelimeler savurmaktansa
Elimize yüzümüze bulaştırmalıydık avuçlarımızdaki mutluluğu

Yanlış zamanda savdık sıramızı
Aynı otobüse yetişmekten ve de bilemediğim diğer şeylerden
Daha fazla konuşmalıydık ateşe uçan kelebekleri
Karanlıkları bahanelerle avutmaktansa belki
Öpüşmeliydik yazboyu

temmuz 17, 14

11 Temmuz 2014 Cuma

Artık tamam sual olunmaz kalbimin bir köşesinden
Boyandıkça hüznünün rengine bende bir ay dolanır
Paramparça kelimeler yanıbaşımda sıkılı avucumdan kızıl
Dinle beni rüzgar kız, güneş hayin, ay karanlık
Sen estikçe içimde ateşten sular bulanır.

Üç beş darı, çokça çakıl, kuru kumdan toprağım
Sözüm geçmez olur gayrı yağmurlardan gözlerine
Soluduğun nefes gülizardır böğrümde kırmızıdan kızıl
Süpür dikenlerimi rüzgar kız, uzaklara karışsın
Renksiz uçurtmalar takılmasın saç tellerine.

Pay etme güllerinden kimselere bana yaz günü ayaz olur
Bir köşede şimdi sen dalgalı, serin. Diğerinde ben ve özlemi senin
Kirazların renkleri kayıp, dudaklarının altı kan, üstü kızıl
Devşiririm seni uzaklardan, gökyüzünde bir şarkı iç çeksin:
"Gözlerinin içine başka hayal girmesin."

temmuz

24 Mayıs 2014 Cumartesi

yok şeker bilmelisin böyle olmayacağını
tam da güneşin yanaklarında batması gibi 
iniyorum ben de unuttuğun sözlerinden 
geriye bakmadan, sanki bitmez bir şiir
gözlerini tamamlamış gibi
öylesi değil dediğim burada tüm topraklar kurumuş
bekleyekalmış çiçek dalında
bilmezsin sen
nasıl da
nasıl da tutarlar ki senin ellerinden
dudaklarından aydan yarımlar
ışıklar sızar otuz küsüründen,
karanlığım ben
aydınlıksızlığında kötümser
sen
neyse ki yarı yılıbirlik rüyamsın
güzellemeler söyledim ta içersinde
bırak yahu zaten ne yapacağımı bilemeden
tırnaklarımın altında biriktirdim saçlarını

mayıs.

24 Nisan 2014 Perşembe

hem belki ben
seni severken radikalleşirim
böylece duygusal bir devrime yol açar
tarihine mâl olurum.

14 Nisan 2014 Pazartesi

dur dur
kış gelmedi daha
kelimeler hala kuru
dudaklarımızın yorgunluğu
çiçeklerden bağımsız olmalı

dur bakalım bekle
yalancı bu güneş hiç olmadığı kadar
muhtacız güzele, ateşler utanmasın
muhtacız yanmasınlar
kanat çırptıkça iç serinleten kelebeklere

dur
çocuk dilencilerin semtinde
güvercinler çevremde
üzerime gelme

dur güzel
yanlışlıkla değil bu şiir elbet
el yazması, gönül süzmesi
cevabımızı bulamadan ölmeyelim
buluşamadığımız şehirlerden
esen güzel yellerde
daha iyisi taştan bir gemide
kendimizi ararken boğulalım seninle

14nisan14