lebin zulali ne sırdı, tükendi ömrü aziz.
-Hatayî
Dünyada bana hiçbir şey tabiattan melûl bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir. -Sabahattin Ali
28 Ekim 2014 Salı
25 Ekim 2014 Cumartesi
Gül gül dedi bülbül güle gül gülmedi gitti,
Bülbül güle gül bülbüle yâr olmadı gitti.
-Fuzuli
Bülbül güle gül bülbüle yâr olmadı gitti.
-Fuzuli
Gönderen
samed.

karanlığın ritmi yüzmekte kulaklarımda, düşlerini suluyor insanlar
görmüyor insanlar yoksul bir çocuk geceyi doldurmakla meşgul ceplerine
insanların düşüncelerinde hep bir bağırış hep çağırış
şimdi bir istanbul kiralıyoruz seninle şimdi şimdi gülümsemeliyiz
paylaşmadan tüketiyoruz dumanı tüten bir sessizliği şimdi
takvimlere sinmiş tüm korkaklığıyla günler
ne şans ki bir sonbahar almaya dahi çıkışmayacak paramız
ziyan çok, yine serzenişte bülbüller
görmüyor insanlar yoksul bir çocuk geceyi doldurmakla meşgul ceplerine
insanların düşüncelerinde hep bir bağırış hep çağırış
şimdi bir istanbul kiralıyoruz seninle şimdi şimdi gülümsemeliyiz
paylaşmadan tüketiyoruz dumanı tüten bir sessizliği şimdi
takvimlere sinmiş tüm korkaklığıyla günler
ne şans ki bir sonbahar almaya dahi çıkışmayacak paramız
ziyan çok, yine serzenişte bülbüller
Gönderen
samed.

22 Ekim 2014 Çarşamba
gecenin ve birçok gecelerin parçası.
insan ansızlaşıyor, dinledikçe eksiliyor.
ah nayino.
Gönderen
samed.

çok keyifli gün şiiri
içlerimde bulut üçgenleri, hava soğuk, yok olmaya üşüyorum
donmakla yetinmek sadece bir acı kadar basit ve çaresiz
üzerime soluyorsunuz kurum gibi iniyor gülüşleriniz boğazımdan
söylemek bambaşka kalıyor vasiyetlerimizi, kurumasın yanaklar
ne kadar da sessiz bir ölüm bu kan parçacıkları dişlerinizde
tekrar üşüyorum tanrım, üşüyorum allahım, çok üşüyorum rabbim
nasıl söylenir ki bilmiyorum merhamet, daha fazla duramıyorum soğukta
bitmeyecek kitaplar okuyorum, bilmiyorum ne kadar da sakinim
duvarlar yıkılıyor beynimde, nasıl söylenir işte biraz merhamet
bir bakış, bin hatıra, bin kelimeler döküldü içimde, onlarcası ayakta
burada ne kalır, saçlarım ağarıyor hava çok soğuk ve rüzgarlarınız
durmuyor estikçe esmekte, güller vesaireler ne de güzel gülüyorsunuz
gül destesi gözleriniz, bülbüller can veriyor elimde, girdaplar diz çöküyor
tutamıyorum elleriniz ağır değil bu denli, biliyorum, tutamıyorum
tutamıyorum kağıtlar kabarıyor, bulanıyor görüşlerim
tutamıyorum daha fazla, bu gece çabuk bitmeli
Gönderen
samed.

19 Ekim 2014 Pazar
şimdilerde
antik harabelerin bulanıklığı var gözlerinde
kanlı çarpışmalar görüyorum, buseliklerinde ganimet paylaşanlar
ihtişamlı devirlerini üzerinden atmışlığın ve
boylu boyunca iç çekişlerin kucaklıyor semayı
"ne kadar geriye gidiyorsak artık zamanda, bir o kadar da mutumuz vardı."
işte
bir tanrıça adımlıyor boynunu şimdi
eteklerinden
bin yapraklar saçarak
Gönderen
samed.

15 Ekim 2014 Çarşamba
danışıksız bir dövüş bu, barışıksız bir seviş
bin sevişlerden ırak heyecanlar, bu kaçıncı veya son durak
bırak artık yakamızı uslu sandığımız gerçekler
niceler bilecekler nice zaman sonra karanlıktayız
ayaktayız içimiz bir hoş, alışıksız bir dönüş ne de güzel olur elbet
hayli oldu sandık, öldü sandık siyahlar lakin bu burukluğun mavisi
yeisi görüyorum sözlerinde, yenisi olmak isterdim oysa, bunda görmüyorum bir beis
yağız umutlar gömüyorum, gözlerinden dönmüyorum ben, oysa ne büyük acı
tacın elimde buna engel olamam, duramıyorum karanlıkta, yüreğimin en üstünde yerin
derin derin düşünmeliydik, görmeliydin gözlerimde ne güzeldir ellerin
yine savuruyorsun tüm senliğini üzerime, altında eziliyorum bu mağlup bir savaşçı
bu mahcup bir yoksul, biraz çekincesi mağrur, fazlaca sen fakiri
düşüncen elinin kiri, melûl olması tabiatından, hayalinden endişeli
bu derde düşeli ne de ferahtır, saray bahçesinde bekleşmeleri yalınayaklı
gelinli duvaklı nisanlar kiraladım deme öyle, elimde yoklukların birikti
15.10/00.37/S.
Gönderen
samed.

14 Ekim 2014 Salı
bakın işte yine aynısı oluyor daha fazla düşünemiyorum düşünmeyi
kelimelerin arasında yine boşluklar kalıyor yine sigaralar sönüyor zamansız
aynı aya bakıyoruz bunun bir çözümü olmamalı senin adına yine yıldızlar sönüyor
soğuk bir neden buluyor giyecek, tacı yere düşüyor yeniçağlar prensesinin
bir hayat oluyor aniden, neye alıyor bu hayatı, kırmızılı karanlıklar ve bir ay parçalandı işte
küskün bir dudak, nereden de çıktı şimdi bu cümlelersizlik, yarısı içilmiş bir gözyaşında
bir saray boğuluyor karanlıkta, işte bir vapur göbeğini kaşıyor, işte şimdi
bir vapur yelkenini açıyor, vapurlar yelkensiz olur, bu benim vapurum, yelkenleri ıslak
gördün sen de onu biliyorum bilmiyorsun bilmediğini
yine ben biliyorum, tüm felaketlerin bizatihi tellali, uykusuz bir hava
şimdi zehir sunuyor, şimdi bulut tütüyor uzaklardan, her şey şimdi oluyor
büsbütün görüyorum iş çeviriyor tüm siyahlar, arkanda duruyor biliyorsun dört kere
bir tek ben mi diyorum, vakit hep vakitsiz bitiyor cebimde, bir tek ben yoksulum.
14.10.02.10.S.
Gönderen
samed.

12 Ekim 2014 Pazar
kornalar çalınmalıydı kulağımıza biz beklerken devam etmeliydik bir yerlere
kabataş varamadan beşiktaşa biz çoktan üsküdardaydık oysa bilmeden bu yerlerde
bu yerlerde üsküdardaydık aslında veya değildik farkında mısın ben değildim
ne fark eder üsküdardayız diyelim ellerimizi yüzdürelim, bir manzara beğenelim
ellerimiz bir resim çizmeliydi çerçevesiz ve sonsuz, sütunsuz ve duvarsız manzaramız
senden geçmeliydim denize ulaşmadan evvel, sana uğramadan yollar çok uzun
deniz çok uzaktı, deniz çok derindi, deniz çok rüzgarsız
bir şeyler yapmalıydık, kuşlar uçmamalıydı biz gelmeden, biz olmadan biz gelmemeliydi
vapurlar mesela geçmeliydi boğazımızdan, yalnız ılık bir şiir eşliğinde
şiirler bırakmamalıydın ardında, bir şeyler yapmalıydım bu böyle kalmamalı
yine durağan bir havadayız, üşümenin alemi yok, yine bir şey yapamadık işte
sen oradasın, bırakmadığım yerde, bırakmasan beni ya böylesi kalabalık bir yolda
tamam kabul olmadı, kabul ediyorum olamadım, sen olamadım yahut başka şeyler oldu
biraz daha olamazsam gözlerim kaybedecek karasal iklimi ve olağanca vakarını
yazlarım kuru ve sıcak, belli ki kış soğuk ve yağışlı geçecek
dün böyle bitmemeliydi aslında çok düşünüp az yaşayarak ve çok vakit harcayarak
sevmiyorum bazı şeyleri kabul ediyorum zaten hiç olamadım her şeyi sevebilen bir adam
iyi bir adam olamadım, titreyebilir ellerim, korkmayın kötü değiller sesim kadar
senin kadar sen olmalıydım belki de böyle de düşünülebilir ama kabul etmiyorum bunu
bir yerlerden bulmalıyım seni, üsküdarın bu değil senin başka bir yer olmalıydı
bir yerlerden bulmalıydım neresi biliyorum ama neden de bilmiyorum söyleme de zaten
vitrinime koymalıydım seni, dantelaların akmalıydı saçlarından, işte bak bu güzel bir düş
tozunu almalıydım her gün, her düş bir daha düşünmeliydik ne de çabuk unuttuğun dünleri
s.
Gönderen
samed.

10 Ekim 2014 Cuma
Zavallıydı, çok zavallı… Havanın kararmasına sevinecek kadar zavallıydı. Acınmaya değmeyecek kadar zavallı belki de. Daha da zavallı olduğu zamanlar olmuştu elbet, yeni bir şey olmasa gerek bu onun için.
Bilmemesi gerek şeyleri bilen, duymaması gereken şeyleri duyan, görmemesi gereken şeyleri görendi, o zavallıydı. Böylesi durumda olan insanlara üzüntü duymaktan ve korkuyla bakmaktan öte bir şey yapılmaz. Böylesi bir insan gördüğün zaman üzülürsün ki acınması gerektiği halde acınmamıştır. Böylesi bir insan gördüğün zaman korkuyla bakarsın çünkü kimse bilemez yarın ne olacağını. Yarın güneşin doğup daha sonra tekrar batması kadar ucuz değildir, hafife alınası değildir, göz ardı edilecek değildir. Yarın kocaman bir boşluktur insana ötesinin ne olduğu bilinmeyen. Uçurum kenarı gibidir belki çiçeklerle bezeli gözüken dibinde çıyanların oynaştığı. Belki yine çiçeklerle dolu bir tepeciktir ötesinden ışıklar sızan ancak bilemezsin arkasından güneş mi doğacak yoksa ciğerlerini eritecek sönmez bir har mı var.
Ne kadar da acizdi, ne kadar da aptaldı. Ateşe uçan kelebekler de aptaldı belki de öleceğini bile bile o da gitmişti ateşin bağrına. Yok yok daha neler! Kelebek yandıktan sonra pişman olmaz. Ki pişman olmaya ne canı yeter ne de zamanı. Kelebek kelebektir. Bir günlük bir hayat. Aptallar pişman olur, kelebekler aptal değiller ki. Hem kim diyebilir ki ateşin o içten sıcaklığı güzel değildir? Kimse. Ateşi bir kere dahi gören kimse bunu inkar edemez. İnkar edenler aptaldır, kelebekler inkar etmezler bunu ve giderler ve yanarlar ve aptal değildir kelebekler.
Ateş mi? Ateş ya, ne güzeldir. Hangi ateş söyler ki yakacağını seni? Ateş konuşmaz çoğu zaman. Ha konuştuğu da vardır elbet. “Sen canını yakacağım son insansın.” der gibi gelir ışıl ışıl dalgalanan entarisiyle. Belki de demiştir. Sahi ateş der mi hiç öyle bir şey? Ateşin sözüne güvenmek gerekir mi? Kelebekler basit canlılar yahu ateş ne derse o. Kelebeğin işi bu, düşü bu. Kelebeklerin aklı ne kadar çalışır ki ateşte yandıktan sonra? Hayır hayır kelebekler aptal değiller tabi ki, bunu ima etmedim bile. Kelebekler ima etmeyi sevmezler. Kelebekler, basit canlılar diyorum ya sana. Ateşe uçmaktan başkasını bilmezler. Uçsa güneşe doğru uçardı yoksa öyle değil mi? Ne münasebet! Kelebek ateşini gördükten sonra yönünü çevirmez, güneşe bakmaz, yere dahi bakmaz, bakamaz. Ateşe göre ne var? Buna inanır mı bilinmez. Kelebek gelir kendini ateşe atar da ateş ne parlar bu duruma karşılık ne de söner.
Ateş hala güzeldir, sallanır durur entarisi ışıl ışıl...
Gönderen
samed.

sıkılmışsınız dünyadan can havlinde ayaklarınız
geriye yürür mü zamanınız, ah ne de dolu bu gözler
korkarım ki onurlu bir adam yakmış bir hatırasını dumanını içine çekip
hapsolmuş cümleleriniz ne kadar da kalabalık, ne kadar da içgüveysi
maruz kalınmış bir yalan tanrım geriye döndüm vah halime
vah bu adama, vah bu kadın gözlerini doluyor düşlerine
gözleri doluyor soluk pembe giymiş yine, yine mi pembe
tüh pembe, sen pembe, pembe pembe pembe
betona astığınız nefesleriniz, fenerli gözleriniz rüya saçıyor
ötede kaldı ayaklarınız, ayakkabılarınızın buluta bulanmışlığı da var üstelik
nefret yazıyor elleriniz halbuki gülüştüğünü bilirim avuçlarımızın, şimdi el bağlı, kol bağlı
şimdi pembeleriniz açmıyor, bir adam nefesini veriyor yalınayaklı
geriye yürür mü zamanınız, ah ne de dolu bu gözler
korkarım ki onurlu bir adam yakmış bir hatırasını dumanını içine çekip
hapsolmuş cümleleriniz ne kadar da kalabalık, ne kadar da içgüveysi
maruz kalınmış bir yalan tanrım geriye döndüm vah halime
vah bu adama, vah bu kadın gözlerini doluyor düşlerine
gözleri doluyor soluk pembe giymiş yine, yine mi pembe
tüh pembe, sen pembe, pembe pembe pembe
betona astığınız nefesleriniz, fenerli gözleriniz rüya saçıyor
ötede kaldı ayaklarınız, ayakkabılarınızın buluta bulanmışlığı da var üstelik
nefret yazıyor elleriniz halbuki gülüştüğünü bilirim avuçlarımızın, şimdi el bağlı, kol bağlı
şimdi pembeleriniz açmıyor, bir adam nefesini veriyor yalınayaklı
Gönderen
samed.

5 Ekim 2014 Pazar
benekli şiir
-benekli şiir*
gözlerimiz şehir rüzgarıyla yıkandıkça
damlalar bomba gibi düşmeye devam edecek
kim görmüş ki gecelerin güldüğü rüyaları
şiirlerin başrolde olduğu yarım bir anı
verilen savaşlar bir kadın uğruna yahut
ruhsuz bir kadının bu acıya verdiği yanıt
oldukça zıt birbirine bir deniz dalgası ve
yaşlı bir ağacın uzvu olan bir balıkçı küreği
balıkçılar hep nedense yaşlı oldukça bu dünyada
düşen her yağmurda şehrimiz bombalanır
ve bir şair defterine dikiş attıkça kaleminden
huzursuz olacak bir kadının hatırası
bu ruhsuz bir şiir değil kimse yanlış anlamasın
kadınlar böylesi güzel olduğu müddetçe
damlalar bomba gibi düşecek deftere
sayfalar gecenin kirinden ancak
mürekkeple aklanır.
ekimi beş geçe,
beş. gece.
samed.
*onüç
Gönderen
samed.

1 Ekim 2014 Çarşamba
SARHOŞ KEDİLER MAHALLESİ
Ne de olsa sarhoş kediler mahallesi nasıl olsa nahoş kokacak
Manzarası az ötede olacak, uzak bir odada bir neye üflenecek
Akşamlarda gözlerimiz kısılacak, ufak kalacak gözlerimiz
Uzakdoğulu tanrılar bunu ister her zaman, tuzlu yaşlar, çokça kalabalık
Ne kadar uzaksa doğuları tanrıların
Biz o kadar yakın/yalnız batılı, yakınız bitimlere, yüzlerimiz bulaşıklı
İnsanlar uzanacak sokaklarda burası sarhoş kedilerin mahallesi
Yaşamadıklarımız hayalden ötesi, ne gelir sarhoşlardan belki bir yağmur
Yağacak ıslattıkça gözlerimizde perdeler, pencerede okullu bir kız
Bekleyecek yalnız bir yokuşun bitmesini, çantasında kötü bir adamın
Kediler sarhoş, yokuşlar yokuşlu, sıcaklar sıcak
Sarı sıcak bir roman, yağmurları sıcak bir cumhuriyet romanı
Çok fazla edebiyat, kızlar ve tanrılar bunu sevmez
Tanrılarınız ölür, kediler susar, birazdan ay doğar günümüze
Küçük bir mahalle, marangoz eski, mülteci kalmış bir sokak
Sokaklarda ölüler, adamın çantası gülüyor, sandalyesiz doğuyor bir masa
Biraz söylenecek biraz dökülecek manzara, biraz sudan ince
Şimdi bir adam titreyecek son duasında rüzgarların
Bir şehadet melodisi, kız kapatacak pencereyi, rahmetsiz ölüler gülecek
1/10
Gönderen
samed.

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)