kahverengi bir gün olmuyor her zaman
masada soğumuş bir çay bardağı
rüzgarla cebelleşen sigara külleri
nereden geldiği gayet belirsiz melodiler
ve birkaç unuttuğum şey daha
durun daha bitmedi
düşünmemiz gerek sahili geçmeden
kayıp hisler veya bir kitap arası kurutulan çiçek düşer yolumuza
ya bir güz serinliğinde
ya uçuşan bir bulutta
elma şekerinden yahut renksiz bir yağmurdan
mutluluklar devşiren sokak çocuklarına rast geliriz
camekanlardan kurtulup dokunuruz hiç tanımadığımız birinin düşüncelerine
yapmayın etmeyin her şeyin bir sahibi var bu şehirde
gürültülü sokaklar grilere ait
her bir kalabalığın sesini boyayan yorgunluklar
sessizliğe ait
dolanıp duran zihinlerin bir köşesinde
sigara dumanları gökyüzünün bir köşesinde
nasıl kurumuş çiçekler sayfa aralarındaysa en güzel
krallar
eski çağlar prenseslerine ait
hayata dair ne varsa üstüne konuşulmayan
nice şiirlerin sadece bir saç teline atfedilmesi kadar uzun bir hikaye
bir günü daha tamamlıyoruz kahverengi olmayan
kahverengi sandığımız
sona erdiğini fark edemediğimiz bir gün daha eksiliyor
tüketmeye çabaladığımız
tükenmesine alışamadığımız
duvar diplerinde kediler bekleşiyor
sonbaharın sonuna geldiğimize üzülsek mi sevinsek mi bilemiyoruz
güneşi kovalamaktan bıkmayacağız karanlıkları sevmesek de
bir köşede oturup ağlayacağız belki
gürültüyü sevmesek de sessizliğe küfrederek
hiç ummadığımız bir anda beşiktaş çıkıp gelecek bir yerlerden
satır aralarından belki biçimsiz bir defterin
ya da kim bilir gelmesini hiç istemediğimiz bir otobüsü beklerken
gideceğimizi bile bile uzaklaşmayı pek severiz ne garip
şarkıları biteceğini bile bile dinlemek de garip
pek bir gaddarız pek bir cahil
sonunu bilmeden bekleriz karanlıkların gitmesini güneşe küfretsek de
yaman bir çelişkinin ta kendisiyiz grileri sevmezken
kahverengi bir gün olur belki yarınımız
çayımızı ısıtırız bir güzel açık ya da demli, rengine aldanmadan
bir adam yeniden doğar rüzgara savurduğu küllerinden
kulağına çalınan melodileri tutup
takvim yapraklarına asarak