kış günlerinde
soğuk bir kış
gününde hiç beklenmedik
yani demek
istiyorum ki
uçuşan kuş
manzaralarını donduran şarkılar eşliğinde
ısındırmak gibi
ellerimi ceketimin ceplerinde
üç katmanlı
ceplerim:
birincisinden
kuş uçmaz kervan geçmez
bulanık akan
suları ayakkabılarıma dökülür
sarı kağıtlar ya
da sararmış kağıtlar
bulurum dedemin
dip odasından
gizlidir,
soğuktur, parlak yorganlar ve
şekerler saklı
bir yerlerde
barış abi
şarkıları süzülüyor çimento-kerpiç alaşımından
sokakta esmer
çocuklar, dizleri yaralı
kuru dudakları küfürlü
gün, yer
minderleri kadar soğuk
yine maviye
boyanmış dökme demirler üşüyor
çiçekler
başlarını sarkıtmakta
bir türlü pas
tutmaz güneşlerden
bir ceviz ağacı
salınıyor kucağında
bir salıncak
pabuçlarımla
selamlıyorum gökyüzünü
en olmadık yerde
ceplerimden dökülen erikler
yeni bir sayfa
açıyor
her bitiş de
yeni bir başlangıç mıdır?
yüzüyorum
yüzüyorum
kulaç kulaç
dalga dalga
ikincisine
düşüyorum ceplerimin
elimi atıyorum çıkartıyorum
oradan
birikmiş tüy
yumakları ve saçlarım
bir silgi
parçası
tütün
kırıntıları
ve birkaç parça
daha
hiç eriğim
kalmamış
kıyametin
ortasında ayakta bekliyorum
dört bin çeşit
kuş uçuşuyor zihnimin derinliklerinde
birinci desen
yakalayamıyorum dahi
ikincisi yüzüme
gülüp gözlerimi oymakta
üç desen olacak
gibi değil
dört, beş yahut
altı
yok bu böyle
olmayacak
binlerce kuş
hepsi kaçışıyor
zihnim kan revan
içinde
daha fazla
duramayacak oluyorum
ta ki nice sonra
geliyor tam dört binincisi
ceplerimi
karıştırıyorum:
eriğim kalmamış
gündüz gibi
konuyor omuzlarıma
bu bir öter
ardıç kuşu
zamanın
sonundayım
üzerimde
yüzyılların yorgunluğu
bin kuşların
kalabalığı
bir hayli
memnunum halimden
dans ediyor
saçlarım
yedi cihan
dolaşıyorum
yedi milyar kere
gülümsüyorum
cebirden
anlamadığımı hatırlıyor
ardıç kuşuna
sığınıyorum
kocaman güneşler
sığdırıyorum bu cebime
ne de hoş
piyano sesleri
emekliyor yerlerde notalardan bağımsız
bir aslanın
yelesi üşüyor gri bir sayfada
soğuğu en
derinlerinde hissediyorum üçüncü cebimin
günleri
kopartıyorum takvimlerden
gökyüzü hokkadan
damlayan bir mürekkep misali kara
yer yer
bulutları topluyorum dalından
öter ardıç kuşu
bırakıyor omuzlarımı
şimdi
kayboluyorum
uzun bir süre
geçiyor
uçurum bitmek
bilmiyor
ölüm sevdasını
katlayıp koyuyorum üçüncü cebime
bir kadın
eteklerini sürüyor
zihnimde
şarkılar bitmiyor
karşı kıyıya
geçmem hayli zor
geri dönmekse
imkansız
yokluktan bir
gemideyim sanıyorum
bu sarsıntılar
ondan olsa gerek
hiçbir şey
olmamış gibi devam ediyor huysuzluğum
batan güneşin
ardından kenti kaybediyoruz
gecenin rengine
bulanıyor suratım
öter ardıç kuşu
karşıda bekliyor
tüm her şeyi
dolduruyorum cebime
bu üçüncü cebim
son bir nefes
daha
şimdi karşı
kıyıdayım
neden sonra
anlıyorum cebim delik görüyorum
tüm bulantım
yeniden baş gösterse de
biz soğuk kentin
insanlarıyız
sokakları
kibritle ısıtıp
ceketimizi rüzgara asarız
ceketimizi rüzgara asarız