herbir şehir yükseliverirdi omuzlarından tüm şiirlerden bağımsız
özgürlükler diyarı ve senin tutsaklığını yaşamak gibiydi günler
sokaklar üşüyen insanlarla dolu, içlerinde alevler dolarken
bazen bir tıkırtı ya da bir olmamışlık düşünceler
kapılar hiç kapanmaz sanırdık belki de ondan şimdi katliamlar
veya bulutsuz gökyüzlerinin binbir yalanla kandırdığı
bu etten olma, acıdan doğma ve doğanın kara yüzü
fırtınalar boşalıyor, boğulmak en aciz, en sessizinden
yürürdün de çiğnerdin varlığımı, varım yoğum sen
bakardım da iç çekerdim, gözlerin uçuşurdu gözlerimden yakalaması hayli güç
esen bir rüzgar ancak o alabilir canımı bakmayın böyle söylediğime
çelişkilerin adamı ben, olur da birgün yapraklar canlanır, bahar gelir daha fazla bekletmeden
defter uyur, kalem susar, oysa ne de çok konuşuruz kendi kendimizle
sağa sola savrulur kafiyeler çok da önemli değiller belki yavan biraz
aynı yere bakmak kadar ahenkli şarkılar çalardı kulaklarından
dudaklarından kırmızılar boşanırdı, dudakların bir ömür boyu
ancak susturabiliriz bir fırtınayı bitmesini beklemeden
nasıl aydınlatır yoksa geceler sokaklarını karanlık olduğunu bilmeden
geçersin karşıma gerisi hep anlamsız zihnimde kıpırdanır bişiler bişiler
güneşi sabahlarımın, aydan yarımları akşamlarımın ya da
bir gün çağırıyor beni, yani bu etten olma cansız bedeni
bir tapınak yıkılıyor uzakdoğulu bir memlekette, içimde yüzyıllık ateşler hala
neye inanacağını bilmeyen bir bahar akşamı kışın gelmesiyle üşüyor
olur ya nehirlerde balıklar yüzer, kuşlar uçar bir mavide
böylesi doğal, böylesi kaçınılmaz kelimelerle sevişir dilimiz
bir başka diyarda ben diyeyim ilkbaharlar ülkesi ya da sen söyle
boşver sen söyleme sen beyaz gelincikler ülkesi ben kurak bir toprak
ancak şimdilerde can yakabiliyor bu sonsuz sessizlik
yabancı bir dil konuşuluyor içimde hep derim belki bir uzakdoğu dili sanırsın tencere tıkırtısı
bu sırada esen bir rüzgar hem üşütür hem ısıtır melûl bir adamı
günler uzak bir ada martılar kurtulamaz zincirleri soğuk
kırmızılar yahut fırtınalar ne rengiz bilmiyorum ya da unutuyorum
unutkan bir kral sanki ortaçağların ihtişamını özleyen
şehirler yükselirdi omuzlarından bu şiirden de bağımsız
sen beyaz bir gelincik sen ve gözlerin
burası soğuk, içimiz çelişkilerle dolu
yüzyıllık ateş yanar da yanar sen bir kuzey yağmuru
ellerim kurak topraklar ve gözlerime kaçan dikenler
ne söylerdin bilinmez olduğu gibi ya da sen nasıl istersen
durma es güzel ülkenden içim kıpırdasın baharlarım canlansın
veyahut
bilirsin işte
bişiler bişiler